Moskova Petuşki / Verofeyev

Bu yazı Temmuz 2017 Varlık Dergisi’nde yayımlanmıştır.

Herkes, ‘Kremlin, Kremlin diyor. Kremlin’i herkesten duydum, ama kendim bir kez olsun görmedim. Kaç kez-belki de bin kez- içip içip ya da sızmış hallerimle Moskova’yı kuzeyden güneye, batıdan doğuya, bir ucundan diğer ucuna, nasıl rast gelirse dolaşmışlığım vardır, ama Kremlin’i bir kez olsun görmedim. İşte dün yine göremedim, hem de bütün akşam çevresinde dolanıp durduğum halde…

 

İşte bu satırlarla başlıyor Veniçka’nın yolculuğu. Cuma sabahı şafak henüz sökmüşken, bir binanın girişine yığılmış kalmış halde gözlerini açar Veniçka -ya da Venya. Ağır alkolün etkisinden henüz ayılmaktadır ve fena halde akşamdan kalmadır. Yersiz, yurtsuzluğundan ve beyhudeliğinden yakınır, ayağa kalkar, sağa mı sola mı gitmesi konusunda kararsız kalmıştır, sıtma tutmuş ya da hummaya yakalanmış gibi bir hali vardır, kendi kendine ‘yürü’ komutunu verir. Hayal ile gerçek arasında bir yerde Kursk Tren Gar’ına varır. Elinde ağır bir çanta, cebinde ise ancak bir kaç kuruş parası vardır. Destinasyon ise Petuşki’dir. Veniçka bir banliyö trenine biner ve 125 kilometre –yaklaşık iki saat- mesafedeki bu şehre doğru yola çıkar. Her durak ayrı bir hikâyedir, monologdur, Veniçka’nın hayatının ta kendisidir. Tren ilerledikçe Veniçka da içmeye devam eder. İçtikçe gerçeklikten uzaklaşır, sanrılar, halüsinasyonlar ve fantazmagorik öğeler kitaba dahil olur. Hayatına girip çıkmış kadınlar, fahişeler, vagondaki yaşlı amca ve torunu ve hatta kondüktör Semyonuç bile Veniçka’nın hikâyelerinden payını alır. Romanın sonunda ise Veniçka artık Moskova’dan Petuşki’ye mi yoksa Petuşki’den Moskova’ya mı seyahat ettiğini bilemez bir haldedir.

 

Yazar Verofeyev için tüm roman bundan ibaret değildir tabii ki. Yazar bu romanıyla Sovyet Edebiyatı’nda post modern metnin öncülüğünü yapmıştır. Ahlak, politika ve din söz konusu oldu mu kendisini kanıtlamış, çizgisini aşmış ve bize çitin öte yanından seslenen bir Verofeyev vardır karşımızda. Karakteri Veniçka’yı tanrıyla ve tanrının melekleriyle konuşturur.

Lacivert şimşeklere bürünmüş Tanrı yanıt verdi bana’ der ve Rahibe Tereza, haz ve alkol hakkında konuşurlar, bu arada Veniçka da içmeye devam eder. Melekler, onun Petuşki’ye varamayacağından endişe ederler ama Veniçka onları da başından kovalar.

 

Veniçka, ağır bir alkoliktir, alkol dereceleri farklılık gösteren envai çeşit Votka ve biraları karıştırarak içer, okurlarına da bu kokteyllerin tarifini vermekten çekinmez. Romanın en başından en sonuna kadar alkolizm batağına batmış olan Veniçka’nın her yudumuna şahit oluruz. İlk yudumundan onu ölüme götürecek son yudumuna kadar sarhoşluğun tüm aşamalarını yaşarız. Veniçka bazen o kadar sarhoş olur ki, anlatıcımızın inandırıcılığını yitirdiğini düşünürüz ama oysa insanların alkol etkisi altındayken doğruları konuştuğu ve hatta bilinçaltını konuşturduğu da bir gerçektir. Ve bunu şiirsel bir dille yapar ve metin nesirden çok bir nazım yani bir ‘poesia’ olarak klasifiye edilir. Eklemeden geçmeyelim; Faust’tan esinlenmelere rastlamak da mümkündür. Verofeyev, Dante’nin ve yahut Goethe’nin içmiş ve yolculuğa çıkmış halidir. Yazarın kendisinin de votka sevdasını bilince romanda otobiyografik öğeler bulmak da kaçınılmaz olacaktır.

 

Moskova Petuşki romanının bu kadar önemli bir metin sayılmasının bir diğer sebebi de metnin içindeki atıflardır. Şöyle sıralanabilir;

 

*En başlarda ünlü İngiliz şair Byron’ın ‘Manfred’ şiirine atıf yapmasını bir ‘foreshadowing’ yani ilerleyen sayfalarda gerçekleşecek kötü şeyleri başlarda bazı işaretlerle belli etme olarak düşünürsek, kaderci Manfred’in kendini -ne cennete ne de cehenneme- ama sadece ölüme teslim etmesi, Veniçka’nın da başına benzer bir şeylerin geleceğinin öngörüsü olabilir.

*Telefon kabloları yerleştirme ‘ustabaşılığı’ görevinden (çizdiği alkol oranını gösteren şemaları sebebiyle) otuz gün içerisinde atılmış olması, dünyayla ve insanlarla iletişiminin telefon kabloları gibi kopmuş olduğunu gösteriyor olabilir.

*’Yaseminler solmaz, bülbüller hiç susmaz, kadınlar zambak ve erguvan renkli elbiseler giyerler, ipekleri yerlere sürter, kuşlar hep uçar’ diye tasvir ettiği ve dini okuma yapıldığında cennet tasvirinden öğeler kullandığı Petuşki şehrinin bir son varış yeri mi, Cennet mi, Araf mı, ölümün ta kendisi mi gibi varsayımlara gidilebilir. Daha sonra çok fazla içip sızdığı için Petuşki durağını kaçıran ve Moskova’ya geri dönüş yolunda ancak ayılan Veniçka rüyasında Petuşki’yi görecek ve şehri humma tutmuş, depremlerle yıkılmış ve harap bir şekilde tasvirleyecektir. ‘Petuşki sana ne oldu böyle? Senin kuşlarını kim kesti? Yaseminlerini kim çiğnedi?’ diye soracaktır. Yine trende karşılaştığı kadın ona Petuşki’de A ve C noktası yoktur, sadece B noktası vardır derken aslında bir ‘varış’ noktasına işaret etmektedir.

*Petuşki’ye yaklaştıkça gerçeklikten uzaklaşan karakterimizin trende karşılaştığı ve ‘ben Sfenks’im’ diyen kadın ona Petuşki’ye girebilmesi için dört bulmaca sorar. Tıpkı Oedipus’un Sfenksi yenip, insanlığı kurtardığı ve sonra da kral olduğu şehrin hikâyesine benzer bu.

*Romanda Bin Bir Gece’nin Şehrazat’ına da bir atıf vardır. Üç yıldır Moskova Petuşki treniyle gidip gelen Veniçka’nın kondüktör’e verecek ne beş kuruş parası ne de elli-yüz gram alkolü vardır. Hal böyle olunca, o da hikâyeler anlatmaya başlar. Seyahat edebilmek için Şehrazat olmak zorundadır.

*Kitabın önsözünde de belirtildiği üzere Yerofeyev, has bir Rus’tur. Metni içerisinde kendi geleneksel yazarlarına da selam etmeyi ihmal etmez. Gogol’ün ismini her andığında acaba Veniçka da bir Ölü Can mı demekten kendimizi alamayız. Çehov’un Vanya’sında atıf olarak Veniçka (Venya)’yı kullanmış olup olmadığını düşünürüz. Puşkin’in ölümünden önce şampanya içmek istediğini anlatınca da Veniçka’ya benzer son biçeriz.

 

Moskova Petuşki, Sovyet edebiyatındaki en önemli postmodern metinlerden biridir. ‘Samizdat’ yani yazarın sansürden kaçmak için eserini kendi kendine basması sayesinde ilk olarak 73’te İsrail’de ardından 77’de Paris’te basılabilmiş ve ayakta kalmış ender metinlerden biridir. Mutlaka okunması gereken, kısalığına rağmen derinliğinde kaybolabileceğimiz bir romandır. Tarihi, felsefi, politik tartışmalarla bezenmiş, gerçek ve hayal dünyasından alınmış bin bir çeşit öğeyle süslenmiştir.

Moskova Petuşki sadece bir banliyö treni yolculuğu değil aynı zamanda hayatın içselliğine yapılan bir yolculuktur.

 

İrem Uzunhasanoğlu

Nisan 2017

moskova petuşki