Shakespeare neden hâlâ okunuyor?
ArkaKapak Dergisi Ocak 2016 sayısında yayımlanmıştır.
Shakespeare neden hâlâ okunuyor?
1564’te Londra’nın biraz uzağında Stratford-Upon-Avon isimli bir kasabada vebanın patlak verdiği o karanlık günlerin tam da içine doğdu. Yan evde yaşayan komşuları dört çocuğunu birden kara ölümün kollarına teslim etmişti. Belki de mucize bu küçük kasabada yüzlerce kişi ölürken onun hayatta kalmasıyla başlamıştı. Elli iki sene yaşadı. Yaşamı boyunca otuz sekiz oyun, yüz elli dört sone ve beş şiir yazdı. Dünyayı gezmedi, hatta doğduğu adadan dışarı bile çıkmadı. Ve öldüğünde ise elli iki yıl önce vaftiz edildiği küçük kiliseye gömüldü. Bu münzevi yaşamın içinden tam dört yüz yıldır okunan bir dehâ çekip çıkarttı. William Shakespeare bahsi geçen yazarın ta kendisiydi.
Shakespeare’in sözlerinin her biri öyle doğal ve öyle hayatın içindendi ki adeta okurlarının beynine kazınmış ve gündelik diyaloglarının içine sızmıştı. Kendisi kutsal kitaptan sonra en çok alıntılanan yazar seçildi. Öyle ki, İngiltere’de insanlar bir dönem hangi sözün İncil’den ve hangi sözün Shakespeare’in bir eserinden alıntılandığını bile karıştırır olmuştu. Eğitimsiz ve hatta okuma-yazma bilmeyen insanlar bile onun cümlelerini günlük hayatlarında kullanır olmuştu. Burada bir parantez açıp tiyatronun gücünün de yadsınamayacağını belirtmek isterim. Öğleden sonraları zengin ve fakir halk topluca tiyatrolara akın ediyor, parası olmayanlar ayakta izlerken zengin halk ise localarda bulunan koltuklarda oturarak saatlerce sahnelenen oyunları izliyordu. Shakespeare ise oyunlarını belirli bir kitleye yazmadığından mütevellit tüm halk tarafından severek izleniyor ve çılgınlar gibi alkışlanıyordu. İkinci bir veba dalgası patlak verip, tiyatrolar kapatılana dek halk Shakespeare’i sevdi, bağrına bastı. Tiyatro kapatılınca ise Shakespeare, önce sone yazmaya dönmüş ve daha sonra da Londra tiyatrolarında oyunculuk yapmak ve oyun yazmak üzere yola çıkmıştı. Oğlu Hamnet’in hastalık haberiyle ise küçük kasabasına geri dönmüş ve kendini ‘olgunluk dönemi’ eserlerine kapatmıştı.
Shakespeare’in mucizesi sadece bu kadar değildi tabii ki. Bir çok yazar metinleriyle beraber yok olmaya mahkumken Shakespeare’in dört yüz yıl boyunca hâlâ okunduğunu, derslerde işlendiğini, operalara ve balelere konu olduğunu biliyoruz. Hollywood’un hâlâ en sevdiği yazar olduğunu ve kâh metne sadık kalınarak kâh modernleştirilerek tekrar ve tekrar filme çekildiğini de biliyoruz. Dünyanın hangi köşesine gidersek gidelim onun oyunuyla karşılaşıyoruz. En ünlü ressamlar onun oyunlarından sahneler resmediyor, en güzel tezler onun hakkında yazılıyor. Ben ise tam bu noktada durup size sormak istiyorum: ‘‘Shakespeare neden hâlâ okunuyor?’’
Bir kaç farklı cevapla Shakespeare’in neden hâlâ en sevilen ve en çok okunan yazar olduğunu açıklamaya çalışalım.
- Çünkü William Shakespeare dili zenginleştiren, renklendiren ve derinleştiren bir yazar. İngilizceye üç bin üzerinde yeni kelime ve deyim katmış bir dil mimarı. Düşünün, günlük kullandığımız dil kaç yüz kelime etrafında dönüyordur? Sanki bir ek dil yaratmış yazar. Ana dilinin kelimelerinin yoğunluğunu ve damağında bıraktığı tadı beğenmedikçe çareyi ekleyip, büküp onu zenginleştirmekte bulmuş. Kendisinin de eserlerinde 30.000’e yakın kelime kullandığı söylenir. Bu da dilbilimcilere, okurlara, yazarlara ve hatta şu an İngilizce konuşan herkese bırakılmış çok büyük bir miras.
- Çünkü William Shakespeare insanı ve insan psikolojisini en güzel anlatan yazar. Karakterlerin monologlarını ve iç seslerini de okuruna duyurmasından dolayı gerçek hislerimizi apaçık gözler önüne serip, neye nasıl güldüğümüzü, nasıl ağladığımızı bize en iyi anlatan yazardır. Onun katmanlı karakterleri sayesinde insanın en aydınlık ve en karanlık taraflarını neredeyse hiç bulanıklaşmadan, gayet net görebildiğimiz bir gerçek. ‘‘Venedik Taciri’’ oyunundaki Antonio’yu; karmaşık yapısıyla tanıdığımız Danimarka prensimiz Hamlet’i, Lady Macbeth’i sayfalarca tahlil etsek yine de onların karmaşık yapılarını çözümlememiz çok zor.
- Çünkü William Shakespeare’in temaları hâlâ güncel ve evrensel ve zamansız ve sabit. Onun kullandığı temaları bizler hâlâ yaşıyor ve deneyimledikçe büyük ustadan medet umuyoruz. İngiltere’nin Oxford kasabasında izlediğim bir ‘‘Romeo ve Jülyet’’ versiyonunda izleyenlerin oyun boyunca iç çekişlerini ve hıçkırıklarını duyuşumu ve kendimin de oyundan şiş gözlerle çıkışımı hatırlıyorum. Aşk, kıskançlık, nefret, ihtiras, iftira, yalan, ihanet, gurur, cesaret temaları hepimize tanıdık gelmiyor mu? Peki ya Hamlet ‘teki iktidar kavgası? Macbeth’ teki politik güç oyunları? Jül Sezar’da ki suikast planlaması? 8. Henry’deki tutku ve hırs? Kral Lear’ın ülkeyi üç kızına bölüştürme kararı üzerine oynadığı küçük oyun? Otello’nun karısının sadakatsizliği, Hırçın Kız Katherine’in sivri dili… İşte tüm bunlar ve daha fazlası kendimizden bir parça bulduğumuz ve belki de özdeşleştiğimiz karakterler. Çünkü bu karakterler biziz. Çünkü Shakespeare müthiş gözlem kabiliyeti ve öngörüsüyle dört yüz sene sonra bile yaşanabilecek hadiseleri yazdı.
- Çünkü hâlâ bir çok metin Shakespeare’in emanetlerine atıflar içeriyor. Amerika’nın en ünlü müzikali West Side Story, Romeo ve Jülyet’in bir versiyonudur. Tony ve Maria, Romeo ve Jülyet’in sadece mekan değiştirmiş halidir, aşk aynı aşktır. Ünlü müzikal Aslan Kral, Hamlet’ten esinlenmiştir. Bir diğer ünlü müzikal Kiss me Kate, Hırçın Kız’ın ta kendisidir.
- Çünkü William Shakespeare bize tarihi anlatır. 2. ve 3. Richard’ı, 4., 5., 6. ve 8. Henry’i, Jül Sezar’ı, Kral John’u ondan öğreniriz.
- Çünkü William Shakespeare seyircisi ve okuru üzerinde deneyler yapar. Bizim sınırlarımızı ölçer, bizi en kötü senaryolarla karşı karşıya bırakır, acı eşiğimizi dener, bizi yoldan çıkarır, karanlık yönümüzü yüzümüze yansıtır, acı çektirir, ıstırap içinde kıvrandırır, hain planlar kurdurur. O insanlığın içinde bir türlü hesaplaşamadığı en karanlık tarafını bir projektör gibi yüzümüze vurdurur. Hamlet’in babası komploya kurban gitmiştir, çünkü taht oyunları ve sadakatsizlik diz boyudur. ‘‘Danimarka’da çürümüş bir şeyler var’’ der Marcellus Horatio’ya. Gerçekten de çürük bir şeyler vardır ve Shakespeare bunları yakalayıp ayyuka çıkartır.
- Çünkü William Shakespeare şimdiye kadar yazılmış aşk şiirleri koleksiyonun en iyisine sahiptir. Bu su götürmez gerçektir. Kimisi bir kadına, kimisi bir erkeğe, kimisi de kaybettiği oğluna yazılmıştır. Tamamı gerçek, tamamı acıdır. Can yakar, kalp ağrıtır.
- Çünkü William Shakespeare kültürleri birleştirir, dünyanın farklı uçlarında yaşayan insanlar ‘‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ na da ‘’12. Gece’’ ye de kahkahalarla güler.
- Çünkü William Shakespeare’in ‘‘Nasıl isterseniz Öyle’’ oyununda dediği gibi ‘‘Dünya bir sahnedir, kadınlar ve erkekler ise oyuncularıdır, bu sahnenin giriş ve çıkışları olduğu gibi bir kişi birden fazla rolü oynayabilir. Ancak sahneyi bu kadar iyi bilen bir adam inandırabilirdi bizi bu alegoriye.
Shakespeare bize insanın bin bir türlü halini evrensel bir biçimde sunar. Sanat eserleri, tablolar, kitaplar, filmler hep içinde bulundukları zaman, yer ve politik durum üzerinden değerlendirilseler de aslında sanat zaman ve mekan kısıtlaması sevmez. Sanat özgürdür, sanat gelecektir. Eser her ne formatta olursa olsun çağını aşmalıdır, ses getirmelidir, toplumun üzerine bilgi dağarcığı zerreleri olup yağmalıdır. Çünkü sanat insanı anlatır, Shakespeare’de ise insan halleri çağı aşar ve bize el uzatır, adeta dokunmak ister kalbimize, tutup kaldırmak ister bizi yerden. Vefayı ve vefasızlığı sorgulayan Lear, iktidar çatışmaları yaşayan Sezar, mezhep veya kan davasından dolayı kavuşamayan sevgili Jülyetler hâlâ yok mu aramızda? İşte bu yüzdendir ki Shakespeare’de zaman ve mekan bağlılığı yoktur. Tüm bu eserler onu beş yüz yıldır okunur kılar ve bir beş yüz yıl daha okunur kılacağı su götürmez gerçektir.
Hepimizin içinde yatan, o gizli Shakespeare karakterine selam olsun…
Comments are closed here.